Kundak | Konular | Kitaplar

Bennu Gerede Ayşe Arman Özel RÖportaj


Atatürkün Yaverinin torunu olan Bennu Gerede nin 2010 yılında ayşe arman ile yaptıgı ropörtajı..
4 çocukları, 1 garsoniyerleri var! Bennu Gerede ve Cem Büyükhanlı... 19 Mart’ta sokakta evlendiler.Şu anda Goa’da balayındalar...
Birbirlerine çok aşıklar, geçmiş hayatlarında da birlikte olduklarına inanacak kadar...
Bennu Gerede, insanı şaşırtan bir kadın, o yüzden onu çok seviyorum. Ve cesur buluyorum. İki farklı adamdan 4 çocuk yaptı, bunun ona yetmeyeceğini adım gibi biliyordum, şimdi yeniden aşık, bir süre sonra 5. çocuğu da aramıza katılacak.
Ama hemen değil, bir süre sonra diyor, çünkü kocasının tadını çıkaracak... Bu yüzden bir tane de garsoniyer tutmuşlar!
Şaka değil...
Çünkü bir ara sordum, dört çocukla nasıl romanitzm yapmayı düşünüyorsunuz diye...
Evin yanında bir garsoniyer tuttuk dedi...
Birlikte orada zaman geçirdikten sonra koşa koşa çocukların yanına geliyorlarmış.
İkisi de çocuklara bayılıyor.
Ben de Bennu Gerede’nin çocuklar için hayatın hediyesi demesine bayıldım.
Çocuklar tabii balayına gelemedikleri için teessüf etmişler, Hindistan’ı merak ediyorlarmış, Aralık’ta inşallah maaile gideceklermiş...

BENNU GEREDE

Cem Büyükhanlı’yla nasıl tanıştınız?
- Tamamen tesadüf. Brasserie’de yemek yedik, sonra Biber’e gittik. Cem, beni merdivenlerden çıkarken görüyor, “Lütfen beni onunla tanıştırın” diyor. Hikaye, bundan ibaret. Ben de o gözleri gördüm bana bakıyorlardı. Sanki tanıyordum o gözleri. Sıcak, sevecen ve çocuksuydu bakışları. O gece çok eğlendik, çok güldük. Gitmediğimiz yer kalmadı. Scotch dahil. Ki benim Türkçe müziğe tahammülüm yok ama Cem’le güzeldi. Onunla her şey güzel. Bütün gece insanlar bize, “Birlikte müthiş görünüyorsunuz. Yıkılıyorsunuz!” filan dedi. Fakat tuhaf bir şekilde öyleyiz. Biz sanki birbirimizi eskiden beri tanıyorduk. Sanki hep bunu bekledik. Aşk, orada hep var gibiydi. Şimdi yeniden birbirimizi bulduk ve tamamlandık. Aklımı kaçırdığımı düşünmeni istemem ama durum bu...

Vayyyyy. Kim bilir belki gerçekten de daha önceki hayatınızdan tanışıyorsunuz...
- Evet. Eynen. Biz öyle inanıyoruz. Cem’in, “Babaanne” dediği biri var, annesinin kocasının annesi. Onun beni, benim onu nasıl sahiplendiğimizi görünce dedi ki, “Siz ikiniz nihayet birbirinizi buldunuz!” Daha önceki hayatımızda Mısır’daymışız. Sefalet içinde yaşamışız ama çok mutluymuşuz. Müthiş bir aşkmış. Ne var ki tamamına erememiş, bizi öldürmüşler. Tekrar kavuşmamız zaman aldı. İsmim Bennu da zaten Mısır’dan geliyor, ‘anka kuşu’ demek. Saçma diyebilirsin ama biz buna inanıyoruz, şimdi modern dünyadayız ve aşkımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Ne yani bütün bu anlattıklarınız bir gecede mi oldu? O gece Biber’de mi “İşte hayatımın erkeği” dediniz....
- Yok yok. O gece çok şekerdi, çok etkilendim. Ama o kadar. Ben ilişki aramıyordum, kimsenin kahrını da çekmek istemiyordum. Çocuklarım, ben ve özgürlüğüm, halimden memnundum. O gece ayrıldıktan sonra, “Eğlenmek istediğin zaman beni ara” diye mesaj attım, “En kısa zamanda” yazdı. Gerçekten de ertesi gün aradı, “Yok çıkamam bu akşam” dedim, sonraki gün yine, bu sefer çıktım. Ve o gündür bugündür hiç ayrılmıyoruz...

Onun Türkçesi de kırık mı?
- 7 yaşından beri yurtdışında ama Türkçesi benden iyi. Dönem dönem gelmiş Türkiye’ye. Benim gibi özgür ruhlu. Ve biraz deli. İyi anlamda yani...

Sizden kaç yaş küçük?
- 3. Sonra öğrendim. Yaş önemli değil. Bu adam çok farklı. Sana nasıl anlatabileceğimi bilmiyorum. İkimiz birlikteyken mükemmeliz. Beden olarak, fiziksel olarak, ruhsal olarak. Bulmacanın bütün parçaları oturuveriyor.

Bütün bu anlattıklarınız fevkalade romantik ama bugüne kadar hiç evlenmemiş bir kadın, niye bir ay önce tanıdığı bir adamla gider evlenir? Oyun olsun diye mi?
- Evliliğin eğlenceli olmadığını herkes biliyor. Herhalde bilinçaltımda dedim ki, “İşte hayatımın sonuna kadar birlikte olacağım adam!” Sevgililer Günü’nde dizlerinin üzerine çöktü, elinde de çok güzel bir yüzük, “Benimle evlenir misin?” dedi. Çok sevindim ama şaşırmadım, her şey akışında gerçekleşti, gerçekleşiyor, biz bir nehrin içindeyiz, akıyoruz. “Hayır” diyemedim. Çok güzel bir şey olacak gibi hissettim. Bir de işin şöyle bir tarafı var: 4 çocuğum var, bir ilişki yaşayacaksam artık ciddiyeti olmalı. Onları düşündüğüm için söylüyorum. Her ne kadar takmasam da, toplum içinde yaşıyorum. Bu da bir faktör. Ama ilk bahsettiğim o büyülü his, daha önemli. 19 Mart, babamın doğum günü, nikah için o güne karar verdik, Mustafa Sarıgül’den rica ettik, kırmadı, aileler de karşı gelmedi, her şey yolunda gitti, sanki olması gereken bir şeydi...

Daha önce size evlenme teklif eden oldu mu?
- Oldu, oldu ama böyle romantik ve şeker değildi.

Peki çocuklardan izin aldınız mı?
- Onlar bayıldılar bu fikre. Acayip heyecanlandılar. Çünkü tam olarak evlilik nedir bilmiyorlar. Düğün-müğün görmediler. Parti zannediyorlar. Cem’e aşıklar, çünkü Cem’in çocuksu bir ruhu var. Herkesle bütünleşti. Bir anda büyük bir aile olduk, birlikte oyun oynuyorlar. Herkes, “Cem, Cem, Cem” diyor. “Mami”nin pabucu dama atıldı!

4 çocukla nasıl romantizm yaşamayı düşünüyorsunuz? Evde hepsi koştururken, atlarken...
- O işi hallettik bile. Evin yakınında bir ev daha tuttuk. Bir adet gizli aşk cennetimiz oldu. Evliyiz ama garsoniyerimiz var! Gel-git yapıyoruz. Kaçıyoruz arada.

Bu da iyiymiş! Bir ana ev ve garsoniyer. Sevişmek için oraya gidiyorsunuz...
- Aynen öyle.

Ben sizi hep muhteşem bir anne olarak biliyorum. Ne olursa olsun çocuklarınızdan ayrılmazsınız. Peki babalarının farklı olması, onlar için bir problem teşkil ediyor mudur?
- Öyle bir şey yok, hepimiz bir bütünüz. Belki de hepsi annede olduğu için, sürekli birlikte olduğumuz için... Kimse kimseyi üvey gibi görmüyor. Farklı babaları var gibi ayrımlar da yapmıyorum. Benim parçalarım onlar.

Babalar hafta sonu almıyor mu?
- Alıyor. Bir sorun olmuyor.

Erkekler arasında bir gerginlik...
- Hayır, hiç yok.

Müstakbel eşiniz Cem’e “çıtır” dediklerinde ne hissettiniz?
- Çok güldüm. Ne çıtırı ya? Sanki 20 yaşında. 35, gayet normal bir yaş. Ben de 50 değilim ki, 38’im, eee?

Kendinizi ondan daha olgun hissediyor musunuz?
- Hayır, daha başka türlü. Geçmişte yaşadığım her şeyi onunla birlikte olabilmek için yaşamışım gibi hissediyorum.

Siz şimdi ondan da çocuk yapmak istersiniz...
- Evet, ben aşık olduğum adamlardan hep çocuk yaptım, hem de hemen. Çok güzeldi ama bu aynı anda şuna da sebep oldu, o aşkı doya doya yaşayamadım. Bu sefer farklı davranacağım, Cem’i doya doya yaşamak istiyorum. Hem çocuklara da haksızlık olmaz. Hemen hamile kalmayacağım. Belki 2-3 sene sonra...

Peki çocuk istemiyorum deseydi, onunla olmaktan vazgeçer miydiniz?
- Yok canım. O da istiyor zaten...

Üç farklı adamdan beş çocuk yapmak... Sizi bu yüzden güçlü ve cesur buluyorum. Ama aynı zamanda “Bu ne cüret!” de diyorum. Neticede Madonna filan da değilsiniz...
- Evet değilim.

Bu güç nereden geliyor?
- Kimse kimseye benzemiyor ama ben de benzemiyorum. Hepimiz gibi eşsizim. Ben sanki “şifacı” gibiyim şu hayatta. İyi geliyorum insanlara. Onlara iyi gelmek de, bana iyi geliyor. Ve çocuklara gerçekten bayılıyorum. Hayattaki en sihirli şey, dünyaya çocuk getirmek. Hele aşkla geliyorsa o çocuklar... Ben iki farklı adamdan çocuk yaptığım için ya da bir tanesinden daha çocuk yapmayı istediğim için daha “cool” bir tip filan değilim. Aynı insandan bir sürü çocuk yapmak da şahane...

Peki o trafiği nasıl idare ediyorsunuz?
- Bu benim bayıldığım bir şey! Adrenalin! Bana güç veriyor. Zaten çok az uyuyan bir insanım. Her anı yaşamak istiyorum. Böyle sorunlarım yok.

Eşiniz Cem’in de mi yok?
- Yok hayır. Çünkü beni alınca, o paketin içinde çocuklar da var. Zaten onlara bayılıyor. “Sen git, beni çocuklarla bırak” diyor. Çocukların o çok saf enerjisi, ona terapi gibi geliyor. Onunla tanışır tanışmaz, “Biz seninle birlikte olacağız ve ben sana hayatın hediyesini vereceğim” dedim. Bence çocuklar hakikaten hayatın hediyesi.

Sokak düğünü nereden çıktı?
- Her şey sembolik olsun, özel bir anlamı olsun dedik. Büyükbabam Hüsrev Gerede, 19 Mart babamın doğum günü, oturduğumuz sokak Hüsrev Gerede, dedemin anıtı önünde evlendik biz de.

Çocukların babaları geldi mi?
- Ben davet ettim ama onlar gelmemeyi tercih etti.

Onlar da gelse, her şey mükemmel olacakmış!
- Bilmem, belki de biraz fazla olurdu.

Çocuklar nasıl hazırlandı?
- Çok şekerlerdi. Annem onlara “cool” ceketler, ayakkabılar filan aldı. Biri benim çiçeğimi, diğeri duvağımı taşıdı. Çok heyecanlıydılar. Hep birlikte yemek yiyip danslar ettik.

Sizin kimseye eyvallahınız yok, adamlar gelip geçse de siz çocuklarla bir bütünsünüz değil mi?
- Dalga mı geçiyorsun! Çocuklar benim. Onlar için her zaman olacağım. Ama tabii ki bana muhtaç yetiştirmeyeceğim. Uçmaya hazır olduklarında, onları özgür bırakacağım.

Sizi gerilla olarak tanımlayanlar var, adamları ele geçiren kadın...
- (Gülüyor) Evet öyle diyorlarmış, oysa alakası yok.

Siz çok güçlü bir karaktersiniz, öyle değil mi...
- Evet. Eğer karşımdaki zayıfsa, dominant da oluyorum. Ama Cem gibiyse, iki güçlü karakter olarak hayatımızı sürdürüyoruz.

Balayında ıssız plajlarda yürüyoruz... Motosiklete biniyoruz

Şu an balayı için Goa’dasınız. Hindistan’da olmanızın özel bir sebebi var mı?
- Ben hep Hindistan’a gitmek istedim. Bir türlü fırsat olmadı. Sanki bunu bilirmiş gibi, Cem “Balayına Goa’ya gidelim” dedi. O çok biliyor buraları, daha önce 5 kere gelmiş.

Yani moda olduğu için Goa’da değilsiniz...
- Yok ya. Bizim modayla ne alakamız olur?

Orhan Pamuk’u gördünüz mü?
- Hayır. Ama varsa versene numarasını, belki görüşür, bir yemek yeriz.

Nerede kalıyorsunuz?
- Güney Goa’da, eski koloniyal bir evi butik otel yapmışlar. 7 odası var. Biz balayı suitinde kalıyoruz. Çok güzel. Rüya gibi rüya.

Gün boyu n’apıyorsunuz.
- Sevişmek dışında... Kitap okuyoruz, ıssız plajlarda yürüyoruz, gülüyoruz, motosiklete biniyoruz, keşfe çıkıyoruz, fotoğraf çekiyoruz...

Hindistan tuhaf bir yerdir ya, bazıları bayılır, bazıları nefret eter...
- Goa tam Hindistan değil, ben bayıldım.

Çocuklar şu anda nerede?
- İstanbul’dalar. Çok içerlediler. “Bizi de götürün! Biz de Hindistan’ı görmek istiyoruz” diye tutturdular. O yüzden araştırıyoruz belki Aralık’ta hep birlikte yeniden geliriz...

CEM BÜYÜKHANLI
Benimki, hayatı boyunca beklediği kadınla ışığa çıkan bir adamın hikayesi...

Sizi hiç tanımıyoruz. Tanıyalım...
- Ankara doğumluyum, İstanbul’da büyüdüm. Hayatımın büyük bir bölümü yurtdışında geçti, çünkü yurtdışında eğitim aldım. Öne çıkan, benden önce beni anlatan bir kariyerim olmadığından tanınmıyorum.

Kimsiniz, kimin nesisiniz?
- Kendi dünyamda, kendimle yaşıyordum. Bu zaten bütün vaktimi almış. Ve derken ilk defa Bennu... Onunla tanışmam benim için hayatımın dönüm noktası... Bennu’dan öncesi ve sonra var şimdi. Benimki, hayatı boyunca beklediği kadınla ışığa çıkan bir adamın hikayesi...

Ne güzel söylediniz! Ciddi misiniz?
- Evet, evet. Ben kafayı, hayatın anlamına takmış biriyim. Bu da aşk olmadan mümkün değil. Ben aradığı o mükemmel ışığı kadınında bulmuş, çok şanslı bir adamım...

Hayatınız boyunca varlıklı mıydınız?
- İmkanlarım oldu hayat boyu...

Nerelerde okudunuz?
- İsviçre ve Amerika.

Çocukken ne olmayı hayal ediyordunuz?
- Çocukken bilmiyordum ne olmak istediğimi. Ama nerede olmak istediğim, ne olmaktan istediğimden daha önemliydi. Sonuçtan memnunum.

Hayatla ve kendinizle barışık biri misiniz?
- Evet, haksızlık olur başka türlüsünü söylemem. Hayat bana “tatlı sert” davrandı. Hep yaşadığımı, var olduğumu hissettirdi. Bazen yordu, bazen şaşırttı, acıttı ama hep sevdi sahiplendi. Ve kendine aşık etti. Doğamı, insanlığımı benimsedim. Hayat bana “Kendini sev” dedi, ben de onun sözünü dinliyorum.

7 yaşından beri yurtdışındaydınız, bu aynı zamanda büyük bir yalnızlık değil mi?
- Evet, ülkeden erken ayrıldım. Ama yatılı okul, hayatımın en güzel anılarıyla dolu. Yalnızlık hissetmedim, okumayı çok sevdim. Öğrenme açlığı uyandı mı, dinmiyor. Ve bu, çok tatmin edici bir şey. O zaman yalnızlık malnızlık kalmıyor. Ayrıca yalnızlık benim için içe dönük bir sorgulama, test etme ve mükafat fırsatı aynı zamanda. Analitik bir düşünce yapım var, bu benim hem kabusum hem cennetim. Yalnızlık, terk edilmişlik ya da bir tür ceza gibi algılanmazsa faydalı bir şey, ruhu besliyor.

Psikolojiye ilginiz ne zaman başladı?
- İsviçre, psikoloji biliminin beşiği. Orada okuyup, psikolojiye merak salmamak mümkün değil. En azından benim için değildi. İnsanlık tarihi ve psikolojinin doğuşunu öğrenme arzum lisede başladı. İnsan beyninin dinamikleri, bana hayatın sırlarını bulacağımı hissettirdi. O yüzden okudum babam okudum, nerede kurs, workshop bulduysam daldım. Hâlâ araştırmaya devam...

Jung sizin için ne ifade ediyor?
- Onu keşfetmem hayatımın altın dönemi oldu. Müthiş bir adam. Modern filozofların en üretkeni. Yarattığı denklemlerin basitliği ve işlevi hayranlık verici. Modern psikolojinin en önemli beyni...

Türkiye’ye dönünce nasıl bir kültür şoku yaşadınız?
- Yaşamadım çünkü evimden hiç kopmadım. Ama her zaman biraz yabaniydim.

Kendinizi tam olarak nereli olarak addediyorsunuz?
- Dünyalı.

E valla iyi bir tarif. Spor sizin için ne ifade ediyor?
- Disiplin, deşarj.

Spor yapamadığınızda ne oluyor?
- Yorgun oluyorum.

Kadınlarla ilişkiniz nasıldı şimdiye kadar?
- Romantik. Ben yengeç burcuyum.

Kadınlardan ne beklersiniz?
- Sonsuzluklarının farkında olmalarını. Bennu öyle bir kadın...

Onlarla en çok ne yaparken eğlenirsiniz?
- Severken, sevişirken...

Bennu’nun nesi sizi çarptı?
- Özgür güzelliği.

Başkalarına benzemeyen yanı?
- Kadınlığı.

Evlenmeye neden karar verdiniz?
- Çünkü onunla mutluyum.

Bir erkek dört çocuklu, 38 yaşında bir kadınla neden evlenir?
- Bence erkek, sürekli büyümesini sürdürüyor. Ve hayattaki yansımasından öğreniyor, düşe kalka... Kadın ise hayatın kendisine ve doğaya en yakın olan varoluş. Doğum bir mucize. Ben Bennu ve çocuklarında, bir bütünün en masum ve mucizevi yansımalarını gördüm. Kendimi onlarda yaşamak istedim.

Oyun gibi gelmedi yani bu evlilik size?
- Asla.

Birlikte de yaşayabilirdiniz...
- Bizim hikayemiz, çok evvelden başlamış bir aşkın sonunda tekrar birleşmesiydi, o yüzden biz kafadan evlendik...

Evlenme teklif ederken dizlerinizin üzerine çökmek komik geldi mi?
- Hayır, hiç. İçimden geldi. Bennu’yla hayatımı birleştirmek isterken olmadığım kadar ciddiydim.

“Hayır” der diye korktunuz mu?
- Evet diyeceğini biliyordum. O da benimle aynı şeyleri hissediyor.

Ailenizin tepkisi ne oldu?
- Biz mutluyuz diye mutlu oldular.

“Ya çocuklarla anlaşamazsam” demediniz mi?
- Bu çocuklar başka. Sanki her birinde bir parça ben var, bütünde kendimi görüyorum, bana kendimi sevmeyi öğretiyor bu melekler.

Sizden de çocuk yapmak isteyecektir... Baba olmaya hazır mısınız?
- Hazırlanıyorum.

Nerede yaşayacaksınız?
- Bir dönem Türkiye, ilerisi için Fas veya Amerika’yı konuşuyoruz.

Sizin işiniz ne bu arada? Aile şirketinizde mi çalışıyorsunuz?
- Ailem patronum.

Size ve Bennu’ya marjinal denilebilir mi?
- Evet.

Babanız bana, “40’a yaklaşıyorsun. Dikkat et 5 senen kaldı. 45’te bir kadının işi bitiyor, arzu nesnesi filan olamıyor” demişti. “Hadi canım daha neler” dedim ama onun gazıyla gittim 40 yaş dizisi yaptım. Onun oğlu olarak sizin 4 çocuklu ve neredeyse 40 yaşında bir kadınla evlenmeniz şaka gibi... Babanız yanılıyor mu?
- Jenerasyon farkı, ben babam gibi düşünmüyorum. Ama babamı da çok severim, pek çok konuda haklı çıkar. Umarım bu sefer yanılıyordur!

Son olarak, Goa’ya gidelim mi?
- Mutlaka! Hem de en kısa zamanda! Plajda yüzerken yanınıza yunuslar gelir, gökyüzünde altın kanatlı kartallar uçar, şahane bir yerdir... Pişman olmazsınız!

Ayşe Arman/Hürriyet